KENDİNİ TANIMAK ve ARAFTA KALMAK
Arafta Yaşanan Yıllar
“Ergenlik veya 40+ Dönemi”
Durmak bilmiyor zaman.
Durmadığı gibi yaş aldıkça da hızlanıyor namert.
İnsanın kendini tanıması, gelişimin en tepe noktası belki. Gerçek kendini
bilme durumu da zor zanaat.
Kendini tanıma, anlama
yerine, birine veya bir şeye benzemeye çalışanlar çok sayıda. Kabul görmek
adına bir şeylere benzemeye çalışmak çok faydalı bir tedavi, ama kime? Bu
benzemeye çalışma, kendini bu yolla tanımlama hali, çok erken dönemlerde,
bilinç denilen lanet sahtekârın uyanmasıyla devreye giriyor. Daha yeni yeni
konuşmaya başladığında “abi, abla” olduğunu söyleyen bebelerden itibaren
başlayan bir taklit ve varoluş çabası.
Sonraki süreçlerde de değişik
statülerde üzerine uydurmaya çalıştığı farklı kimlikleri taşıyor birçok kişi.
Takım taraftarlığı, siyasi parti yoldaşlığı, etnik bir gruba ait olma ve
bunları aşırı yüceltme durumları. Gerçekte hayatta kalma ve varoluş adına
aranan destek noktaları bunlar. Gruba ait olma birçok kişiye kimlik oluyor.
Kendini bilme
noktasına acısız, sızısız gelinmiyor maalesef. Biraz işkence durumları
yaşanmıyor değil. Hele bir de gelenekselin dayatıldığı bir çevrede
yaşıyorsanız.
Takma bir aidiyet içselleştirilmeye,
üzerine uydurulmaya çalışılsa ve bir şeye ait gibi görünse de bir ömür boyu,
“Kim ve Ne” olduğunu bilemeden aralarda, ortalarda dolaşıyor kimileri. Hatta bu
dolaşma aslında çoğu zaman başı kesik tavuk misali oluyor. İşte bu arada kalma
durumuna “arafta olmak” diyorum.
Arafta Olmak…
Kendini bilmeme
özünden başlayan; Olmak istediği yerde olamamak, istediklerini elde edememek,
umutsuz kalmak, sonuca ulaşamamak bu aralarda kalınan kararsız halin, yani arafta
kalmanın can sıkıcı durumları belki de.
Kararsız süreçler
mutsuz ediyor insanı. Psikoloji “Confict” diyor sanırım, Türkçesiyle “Çatışma”
hali, içimizde yaşanan büyüklü küçüklü bir harp hali yani. Aralarda kalınan her
zaman dilimi böyle bir savaşma durumundan dolayı sıkıntı veriyor insana. Kendini
bilmezse insan, hep süren bir savaş oluyor bu. Bir sürü sudan, yalandan sebep
söylense de asıl özü içimizdeki bizi bilmemekten, anlayamamaktan bazen de kabul
edememekten kaynaklanan içsel çatışmalar.
Sorular…
Olanı veya yaşanılanı aşırı
didiklemeden kabule daha yatkınların, beklentilerini benzer mantıkla sınırlayabilenlerin,
anlamsız bir savaşa girmeden gelenekselin ve kabul görmüşlüğün bayrağını
taşıdıkları görece güvenli ve mutlu hayatları var mı? Bu, iki arada bir derede
hallerde tadı alınamayan hayatlar mı yaşanıyor? Arafta kalmamak için ne
yapmalı?
Sorular, sorular,
sorular…
Seçimler…
Bazıları “Bunların hepsi
SEÇİM meselesi” diyor. Seçimlere göre hayatlar yaşanıyor(muş). Elbette genel
geçer düşünce, hayatın bir seçimler ağacı olduğunu söylüyor. Bu yaklaşıma karşı
çıkmak anlamsız. Anlamsız da, seçimler neden ve nasıl yapılıyor acaba? Arzu
edildiğinden mi, uzun dönemli mantıklı bakışlarla belli süreçlere katlanılarak
mı, güvenlik kaygısıyla mı, kendimizi zorlayarak mı? Zorunlu seçimlere
itilenler yok mu?
Peki ya seçememeler? Başka
bir mantık ise, seçmemenin de bir seçim olduğu. Mutluluk veya Mutsuzluk da bir seçim
(diyor bir arkadaşım). Ya haline acı ve çök, ya da dikil ve çabala, hayatı
yakala.
Ne zaman ve hangi
durumlarda arafta kalıyoruz?
Ergenlik…
Ergenliğin tanımını,
1980’lerde yayınlanan bir mizah dergisinde, yanılmıyorsam Yalçın
PEKŞEN şöyle yapıyordu; “Hani kısa pantolonla mahallede dolaşamazsınız ama
mahalle kahvesine de almazlar sizi. İşte öyle süreçtir ergenlik”.
Peki ya ilerleyen yaşların
bundan farkı ne?
Cevabı hemen verirsek,
“Yok aslında birbirinden farkı.”
40+ Hayatlar ve Sosyal
Aidiyet Durumları…
Her yaşta, sosyal
çevre ve statü değişimlerinde bu araf durumu yokluyor insanları. Özellikle de
dayatılan, genel kabul edilmiş statü değişikliklerinde.
Emekli olan iş
hayatıyla, çalışmayanlar arasında arafta kalıyor.
Sevgilisinden ayrılan,
aşıklar ve yalnızlar arasında.
Yıllarca evli yaşayıp
boşananlar, bekârlar ve evliler dünyası arasında dolanırken,
İnancı sorgulayan din
ile bilim arasında kalıyor.
Terfi eden, eski
arkadaşlarına karşı durumlarda arafta.
Partisinden kopup
arafta kalan var mı bilemiyorum? Siyasete gönül verenlerin bugün AK diyen
çizgisi silik olduğundan yarın KARA derlerse şaşırmıyorum. Hep kararlı gibiler
ama “Tutarlı” olmadıkları kesin. Bu evrensel bir ilüzyon.
Hindistan’da söz
edilen “Kast” usulü sosyal statüler arası geçiş zor derlerdi eskiden. Böyleyse
herkes kendi kastı içinde kararlı durumda herhalde. Belki de Hintlilerin nihilizme
(hiççiliğe) varan ve mutluluğu vaat eden felsefelerinin temellerinde bu arafta
kalmama yani kararlı olma ve kendini bilme hali yatıyordur. Araştırmak lazım.
Araf Hali Zihinsel Bir Durum…
O ya da bu şekilde
yaşadığımız hayatta temel gereksinimlerin en azda karşılandığı bir ortamda
arafta kalma hali zihinde yaratılan bir değerlendirme ve algılama durumu.
Hayatımız kendimizin
çizdiği bir resim veya resimler. Bu kendi çizdiğimiz resim de, ne kadar
kendimizi tanıyorsak o kadar kendi resmimiz oluyor. Yoksa onun bunun beğenmesi
için çizilmiş, genele ait resimler.
Değişim Süreçlerine Dikkat…
Değişimlerde arafta
kalınmış olunuyor. Her türlü değişim kendi kararlı zeminini oluşturmak üzere
bir geçiş, oturma süreci gerektiriyor.
“Sorgulama” her rahatsız
edici şeyin başlangıcı.
Maalesef gelişme için
de, bu sorgulama gerekiyor.
“No Pain No Gain”
durumu yani.
Gelişme varsa, değişim
var demektir.
Değişim olunca da
arafta kalma halleri kaçınılmaz.
Bu geçişleri ne kadar
yoğun hissettiğimiz ise zihnimizle ilgili.
Aynadakini Tanıyor musunuz?
İnsanın kendine
tutacağı ayna genelde rahatsız edici oluyor ona sürekli bakınca. Maddi olarak
deneyin bakın. Alın bir aynayı elinize veya geçin karşısına, üç dakika
suratınıza bakın. Öyle tam gözlerinizin içine falan da demiyorum, yüzünüzü
inceleyin işte. Aynada gördüğünüz kim? İnanın gördüğünüzden belli bir süre
sonra kendiniz rahatsız olacaksınız. Siz, sizi kabul etmede zorlanacaksınız.
Çünkü muhtemelen tanımadığınız birini ve sizi rahatsız eden anlamaya çalışan
sorgulayıcı bakışları göreceksiniz.
Hayatımız, kendimiz
dâhil kimseyi tanıyamamak ve birçok şeyi bilememekle geçiyor. Çoğumuz için
geçerli bu hal. Bu bilememek hali de bana göre gerçek arafta kalmak.
Hayatının dümenine
kendi geçip, rotasını kendi belirleyemeyenler; tavsiye rotaların ve akılların
göstereceği limanlarına yolculuk ederler.
45+’da Durumlar…
Hala delikanlı
ruhluyum. Ruh halinin ötesinde kendimi genç sanma halim var. Geçen gün bir
yemekte konuşmaları dinlerken, bir anda fark ettim ki gençlerle aynı ortamda
değiliz. Söylenenleri düşündüm ve daldım kendi dünyama. Yılları dikkate almayan
gönlümde etrafımda yaşananlara bu kez kendimi de içine katarak dışarıdan
baktım. Bir de ne göreyim, arafta kalmışım da haberim yok.
Son aylarda fotoğraf kurslarına
gidiyor ve bol bol fotoğraf çekiyorum. Sanki tüm hayatım boyunca zihnime çektiğim
fotoğraflar yetmez gibi. Sonra aklıma bir fikir takıldı. Bir fotoğraf projesi
yapsam mı ne? Nereye mi? Huzurevi, mezarlıklar, plajlar ya da gece kulüplerine.
Gidince anlarım yerimi.
Hiç olmazsa arafta
kalmam...
Ortaköy, İstanbul
12 Mayıs 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder