10 Mayıs 2014 Cumartesi

40'lı YAŞLAR ve ARAF...

KENDİNİ TANIMAK ve ARAFTA KALMAK

Arafta Yaşanan Yıllar
“Ergenlik veya 40+ Dönemi”

Durmak bilmiyor zaman. Durmadığı gibi yaş aldıkça da hızlanıyor namert.

İnsanın kendini tanıması, gelişimin en tepe noktası belki. Gerçek kendini bilme durumu da zor zanaat.

Kendini tanıma, anlama yerine, birine veya bir şeye benzemeye çalışanlar çok sayıda. Kabul görmek adına bir şeylere benzemeye çalışmak çok faydalı bir tedavi, ama kime? Bu benzemeye çalışma, kendini bu yolla tanımlama hali, çok erken dönemlerde, bilinç denilen lanet sahtekârın uyanmasıyla devreye giriyor. Daha yeni yeni konuşmaya başladığında “abi, abla” olduğunu söyleyen bebelerden itibaren başlayan bir taklit ve varoluş çabası.

Sonraki süreçlerde de değişik statülerde üzerine uydurmaya çalıştığı farklı kimlikleri taşıyor birçok kişi. Takım taraftarlığı, siyasi parti yoldaşlığı, etnik bir gruba ait olma ve bunları aşırı yüceltme durumları. Gerçekte hayatta kalma ve varoluş adına aranan destek noktaları bunlar. Gruba ait olma birçok kişiye kimlik oluyor.

Kendini bilme noktasına acısız, sızısız gelinmiyor maalesef. Biraz işkence durumları yaşanmıyor değil. Hele bir de gelenekselin dayatıldığı bir çevrede yaşıyorsanız.

Takma bir aidiyet içselleştirilmeye, üzerine uydurulmaya çalışılsa ve bir şeye ait gibi görünse de bir ömür boyu, “Kim ve Ne” olduğunu bilemeden aralarda, ortalarda dolaşıyor kimileri. Hatta bu dolaşma aslında çoğu zaman başı kesik tavuk misali oluyor. İşte bu arada kalma durumuna “arafta olmak” diyorum.

Arafta Olmak…

Kendini bilmeme özünden başlayan; Olmak istediği yerde olamamak, istediklerini elde edememek, umutsuz kalmak, sonuca ulaşamamak bu aralarda kalınan kararsız halin, yani arafta kalmanın can sıkıcı durumları belki de.

Kararsız süreçler mutsuz ediyor insanı. Psikoloji “Confict” diyor sanırım, Türkçesiyle “Çatışma” hali, içimizde yaşanan büyüklü küçüklü bir harp hali yani. Aralarda kalınan her zaman dilimi böyle bir savaşma durumundan dolayı sıkıntı veriyor insana. Kendini bilmezse insan, hep süren bir savaş oluyor bu. Bir sürü sudan, yalandan sebep söylense de asıl özü içimizdeki bizi bilmemekten, anlayamamaktan bazen de kabul edememekten kaynaklanan içsel çatışmalar.

Sorular…

Olanı veya yaşanılanı aşırı didiklemeden kabule daha yatkınların, beklentilerini benzer mantıkla sınırlayabilenlerin, anlamsız bir savaşa girmeden gelenekselin ve kabul görmüşlüğün bayrağını taşıdıkları görece güvenli ve mutlu hayatları var mı? Bu, iki arada bir derede hallerde tadı alınamayan hayatlar mı yaşanıyor? Arafta kalmamak için ne yapmalı?

Sorular, sorular, sorular…

Seçimler…

Bazıları “Bunların hepsi SEÇİM meselesi” diyor. Seçimlere göre hayatlar yaşanıyor(muş). Elbette genel geçer düşünce, hayatın bir seçimler ağacı olduğunu söylüyor. Bu yaklaşıma karşı çıkmak anlamsız. Anlamsız da, seçimler neden ve nasıl yapılıyor acaba? Arzu edildiğinden mi, uzun dönemli mantıklı bakışlarla belli süreçlere katlanılarak mı, güvenlik kaygısıyla mı, kendimizi zorlayarak mı? Zorunlu seçimlere itilenler yok mu?

Peki ya seçememeler? Başka bir mantık ise, seçmemenin de bir seçim olduğu. Mutluluk veya Mutsuzluk da bir seçim (diyor bir arkadaşım). Ya haline acı ve çök, ya da dikil ve çabala, hayatı yakala.

Ne zaman ve hangi durumlarda arafta kalıyoruz?

Ergenlik…

Ergenliğin tanımını, 1980’lerde yayınlanan bir mizah dergisinde,  yanılmıyorsam  Yalçın PEKŞEN şöyle yapıyordu; “Hani kısa pantolonla mahallede dolaşamazsınız ama mahalle kahvesine de almazlar sizi. İşte öyle süreçtir ergenlik”.

Peki ya ilerleyen yaşların bundan farkı ne?

Cevabı hemen verirsek, “Yok aslında birbirinden farkı.”

40+ Hayatlar ve Sosyal Aidiyet Durumları…

Her yaşta, sosyal çevre ve statü değişimlerinde bu araf durumu yokluyor insanları. Özellikle de dayatılan, genel kabul edilmiş statü değişikliklerinde.

Emekli olan iş hayatıyla, çalışmayanlar arasında arafta kalıyor.
Sevgilisinden ayrılan, aşıklar ve yalnızlar arasında.
Yıllarca evli yaşayıp boşananlar, bekârlar ve evliler dünyası arasında dolanırken,
İnancı sorgulayan din ile bilim arasında kalıyor.
Terfi eden, eski arkadaşlarına karşı durumlarda arafta.

Partisinden kopup arafta kalan var mı bilemiyorum? Siyasete gönül verenlerin bugün AK diyen çizgisi silik olduğundan yarın KARA derlerse şaşırmıyorum. Hep kararlı gibiler ama “Tutarlı” olmadıkları kesin. Bu evrensel bir ilüzyon.

Hindistan’da söz edilen “Kast” usulü sosyal statüler arası geçiş zor derlerdi eskiden. Böyleyse herkes kendi kastı içinde kararlı durumda herhalde. Belki de Hintlilerin nihilizme (hiççiliğe) varan ve mutluluğu vaat eden felsefelerinin temellerinde bu arafta kalmama yani kararlı olma ve kendini bilme hali yatıyordur. Araştırmak lazım.

Araf Hali Zihinsel Bir Durum…

O ya da bu şekilde yaşadığımız hayatta temel gereksinimlerin en azda karşılandığı bir ortamda arafta kalma hali zihinde yaratılan bir değerlendirme ve algılama durumu.

Hayatımız kendimizin çizdiği bir resim veya resimler. Bu kendi çizdiğimiz resim de, ne kadar kendimizi tanıyorsak o kadar kendi resmimiz oluyor. Yoksa onun bunun beğenmesi için çizilmiş, genele ait resimler.

Değişim Süreçlerine Dikkat…

Değişimlerde arafta kalınmış olunuyor. Her türlü değişim kendi kararlı zeminini oluşturmak üzere bir geçiş, oturma süreci gerektiriyor.

“Sorgulama” her rahatsız edici şeyin başlangıcı.
Maalesef gelişme için de, bu sorgulama gerekiyor.
“No Pain No Gain” durumu yani.

Gelişme varsa, değişim var demektir.
Değişim olunca da arafta kalma halleri kaçınılmaz.
Bu geçişleri ne kadar yoğun hissettiğimiz ise zihnimizle ilgili.

Aynadakini Tanıyor musunuz?

İnsanın kendine tutacağı ayna genelde rahatsız edici oluyor ona sürekli bakınca. Maddi olarak deneyin bakın. Alın bir aynayı elinize veya geçin karşısına, üç dakika suratınıza bakın. Öyle tam gözlerinizin içine falan da demiyorum, yüzünüzü inceleyin işte. Aynada gördüğünüz kim? İnanın gördüğünüzden belli bir süre sonra kendiniz rahatsız olacaksınız. Siz, sizi kabul etmede zorlanacaksınız. Çünkü muhtemelen tanımadığınız birini ve sizi rahatsız eden anlamaya çalışan sorgulayıcı bakışları göreceksiniz.

Hayatımız, kendimiz dâhil kimseyi tanıyamamak ve birçok şeyi bilememekle geçiyor. Çoğumuz için geçerli bu hal. Bu bilememek hali de bana göre gerçek arafta kalmak.

Hayatının dümenine kendi geçip, rotasını kendi belirleyemeyenler; tavsiye rotaların ve akılların göstereceği limanlarına yolculuk ederler.

45+’da Durumlar…

Hala delikanlı ruhluyum. Ruh halinin ötesinde kendimi genç sanma halim var. Geçen gün bir yemekte konuşmaları dinlerken, bir anda fark ettim ki gençlerle aynı ortamda değiliz. Söylenenleri düşündüm ve daldım kendi dünyama. Yılları dikkate almayan gönlümde etrafımda yaşananlara bu kez kendimi de içine katarak dışarıdan baktım. Bir de ne göreyim, arafta kalmışım da haberim yok.

Son aylarda fotoğraf kurslarına gidiyor ve bol bol fotoğraf çekiyorum. Sanki tüm hayatım boyunca zihnime çektiğim fotoğraflar yetmez gibi. Sonra aklıma bir fikir takıldı. Bir fotoğraf projesi yapsam mı ne? Nereye mi? Huzurevi, mezarlıklar, plajlar ya da gece kulüplerine.

Gidince anlarım yerimi.

Hiç olmazsa arafta kalmam...

Ortaköy, İstanbul

12 Mayıs 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TECRİT, EVDE ZAMANLAR ve SADHGURU’DAN İNCİLER…

TECRİT, EVDE ZAMANLAR ve SADHGURU’DAN İNCİLER… (SIKILMA ÜZERİNE) (Bu yazı 25+ ile -60 yaş aralığına daha uygundur sanıyorum. Dalga g...