Güney Amerika'da 120 Gün...
2013 Şubat-Haziran sürecinde Güney Amerika'daydım. Gönlümce dolaştığım bu maceramı yazmak daha biyük bir macera oldu. Dört ayda yaşadıklarımı, sekiz ayda yazabildim. Kitabımın bazı bölümlerini bloğumdan paylaşacağım. Giriş bölümü ve önsöz ilk paylaşımım. Elektronik veya Basılı Kitap çalışmamı da bu süreçteki yorumlara göre düzenleyeceğim.
Yeni Blog Geliyor...
Tasarım Aşamasındaki Yeni Bloğum yakında devreye girecek.
**********************************************************************
MERHABA!
Hala mı oturuyorsunuz? Hadii, hadi kalkın bakalım. Yeter
artık oturduğunuz.
Nereye mi? Güney Amerika’ya. Yahu şaka değil, hadi!
Anlatırım ben neler alacağınızı. Öyle çok bir şeye gerek
yok. Altı don, bir pantolon yeter.
Allah, Allah niye manyak
olayım? Ben öyle gittim. Bu sefer de beraber gideriz. Olmaz mı?
Mazeret bulup, durma lütfen, senin yabancı dilin yeterliden
bile fazla. Kitap tercüme etmeyeceksin neticede. En kabası adres sormak, yemek,
“terminal nerde?”, “doktora götürün” demek. Bir de “günaydın”, “teşekkürler”.
Veririm ben sana bir kâğıda yazıp. Yeter, dert etme.
Uzak mı? Ankara’daki aileni yılda kaç sefer görüyorsun, ayda
kaç defa konuşuyorsunuz? Her yerde internet var. Bak, gör buradakinden daha
fazla görüşeceksin sizinkilerle.
Ne zaman mı gidilmeli? Aralık’tan itibaren oraların yazı.
Mart’a kalınmasa iyi olur.
Uçak… Uygun bilet seçenekleri her
zaman bulunuyor. THY Buenos Aires’e doğrudan uçuyor artık. Öncesinden
rezervasyon veya başka havayoluyla mutlaka makul bir yol bulunur.
Çok mu Tehlikeli? Adam mı kesiyorlar? Evet, defalarca
soyuldum ve dayak yedim. Sonra da öldürdüler beni. Haklısın yani (!).
İnan, Türkiye’den pahalısı yok. Hoppala!.. Niye yemin edeyim
yahu, oranın pahalısı sayılacak Arjantin de Şili de Türkiye’den hesaplı yerler.
Hele Bolivya, Peru; sudan ucuz.
Ne çok para, ne de aşırı tehlike. Aranmazsan tabii…
Mazeret üretmek istersen sonu yok. Gerçekten istersen bal
gibi de gidersin. Her yerde yaşına, durumuna göre ulaşım var. Yürüyemezsen
Machu Picchu’nun kapısına kadar otobüs götürüyor.
Dayanıklılık derken? Uzun süreli bir gezi için önce zihinsel
sonra da bedensel hazır olunmalı ama neticede Olimpiyata katılmıyorsun. Bazı
zahmetli yerleri olsa da hayat boyu unutulmaz bir deneyim.
Bakın! Çok güzel olacak inanın. Şu kısacık hayatta bir gün
yüzü görün diyorum.
Tamam işte.
Ben sizin gibilerden korkuyorum, “Hadi gidelim!” gitmez,
gidince döndüremezsin.
Şunları iki satır yaz, ver mi?
Peki… Olur...
HOŞ GELDİNİZ!
Uzunca bir muhabbet olacak bu kitap. Bir gezginin her anını,
her halini paylaşmaya çalıştığım uzun bir sohbet. Birlikte, merakla ve keyifle
dolaşacağımızı umuyorum. Anlatıcı konuşmayı, yazmayı sevince laf lafı açıp
uzuyor tabii. Zaman zaman fazlaca kişisel de olsa, bu tür uzun gezilere
gidenlerin her halini anlatmak adına tüm deneyim ve düşüncelerimi paylaştım bu
kitapta.
Güney Amerika gezisine karar verişimi, hazırlanma sürecimi, gözlerimle
ve ruhumla kayıt altına aldığım bir geziyi size aktaracağım. Yaklaşık dört ay
süren bu macerada, dünyanın öbür ucunda gezen birinin adım adım neler yaşadığı,
neler hissedildiğini okuyacaksınız. Okurken ilk anından itibaren benimle birlikteymiş
gibi hissetmeniz ve gezmenizi istedim. Başarabilirsem ne mutlu!
Hoş Geldiniz!
Hikâyenin Hedef Kitleleri…
Bu gezi hikâyesi ile üç değişik kitleye ulaşmayı
hedefliyorum. (Aslına bakarsanız, özetle, dinlemek isteyen herkese yazdım.)
·
Gitmeyi
Düşünenlere…
Birinci Grup Güney Amerika’ya gitmek üzere niyeti olanlar. Bu
gruba, karar anından itibaren yaşadığım tüm süreci anlatarak rehber niteliğinde
olacak deneyimlerimi aktarmak istedim. Karar, hazırlık süreci, yola çıkış, tüm
gezi dönemi ve dönüş dâhil, başıma gelen ve gideceklerin de muhtemelen başlarına
gelebilecek her türlü olayı içerecek ayrıntılı bir kılavuz, kaynak işlevi
görebilir. Oralardaki ruh halleri ve karşılaşabilecekleri olayları tüm
gerçekliğiyle anlatarak; gerek karar, gerekse hazırlık ve uygulama süreçlerinde
ön fikir edinmelerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Gezdiğim yerlerin rehber
niteliğindeki bilgilerinin de oldukça faydası olacağını düşünüyorum.
·
Hiç
Gitmeyecek Olanlara…
İkinci hedef kitlem, o ya da bu nedenle belki de hiçbir
zaman oralara gidemeyecekler. Roman gibi, bir gezginin yaşantısının günce
tadındaki anlatımı okurken sanki Güney Amerika’da geziyormuşçasına hissetmelerini
sağlamaya çalıştım. Bazı zamanlarda çok ayrıntı içeren mekân tasvirleri ve
fotoğraf destekleriyle hayalin gerçeğe uzandığı bir yolculuk yapmalarını
arzuladım. Bir gezginin dünyasına açılan bir kapıdan içeri bakma şansını
edinmelerini arzu ettim.
·
Daha Önce
Gitmiş Olanlara…
Daha önce bu tür bir geziyi yapmış olan üçüncü grubun da,
muhtemelen birçoğu ortak veya benzer olan anıları tazeleyeceğini umuyorum.
Elinizdeki Kitabın
Tipi Nedir?
Uzaklardaki uzun bir geziye farklı açılardan bir bakış
sağlaması için yazılmış bu kitap, bana göre bir “Seyahatname”. Geziye ve
gezgine ilişkin bilgiler de içeren bir “Gezi Romanı” ve anlattığı yerlere
ilişkin açıklamalarıyla da bir “Gezi Rehberi”.
Çantamızı hazırlayıp, aşılarımızı olup, biletimizi alıp, ön
hazırlıkları tamamlayıp, bu diyarları birlikte dolaşmaktan keyif alırsınız
umarım.
Bazı bölümlerde yaptığım karşılaştırmalar ve görüşlerim, doğal
olarak bireysel birikimlerimden kaynaklanıyor. Bu yorumlar, gezerken ve
yazarken dolaştığım yerlerde felsefik, kültürel ve anlayış açısından saptığım yan
yollar. Esinlenmeler, hatırlamalar, karşılaştırmalar, değerlendirmeler. Neticede
her haliyle bir geziyi aktarmaya çalıştığım bir yol hikâyesi okuyacaksınız.
Güney Amerika’da uzun uzun gezmeyi sevdim...
Son sözü en başta söylüyorum. Bana her açıdan çok iyi geldi
bu gezi. “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” denir ya kelimenin tam anlamıyla o
durum gerçekleşti bu süreçte. Yüzlerce insanla tanıştım, onlarca arkadaşım
oldu, hala görüştüğüm dostlarım ve ailelerim var.
Bir sürü yer gördüm, birçok yeni şey öğrendim, değişik
yiyecekler tattım, duramadım çok şey düşündüm, çok şeyi unuttum, unuttuğumu
zannettim, çok güldüm, az ağladım, bazen zorlandım, yoruldum, özledim ama sonuçta
bu deneyimi yaşamaktan büyük bir keyif aldım.
İçimdeki patikalarda da uzun yolculuklar yaptım. Zaten
gezgin olmanın asıl heyecanı, keyfi biraz da buradan gelmiyor mu?
Ruhuma Göre Akan Gezi...
Bu gezide rotam; ruhum nerede, neyi, ne kadar, ne sürede,
nasıl istiyorsa ona göre aktı. Mümkün olan ölçüde önyargılardan uzak kalarak,
ne meşhur bir yeri listeme katma arzusu, ne de zorlama duraklar vardı yolumda. Ne
kadar özgür ruh olup olmadığımı da bana ayna tutarak gösteriyordu zaman zaman.
Gitmeden hemen önceki konuşmalarımızda gezgin Özlem ÇAĞLAYAN
“Nasıl bir iç yolculuğun olacak bakalım?” derken, o diyara defalarca giden
arkadaşım Sibel TİLAV “Algılarınla oynayacak bu gezi.” yorumunda bulunmuştu. Şu
anda, değişimin ne kadar olduğuna ilişkin bir ölçüt veremesem de haklılıklarını
görüyor ve hissediyorum.
Yalnızlık...
Yaklaşık dört ay süren bu Güney Amerika gezisini yalnız
gerçekleştirdim. Yalnız gezmenin nasıl bir şey olduğunu tecrübe ettim. Yalnız gittim,
ama hiç yalnız kalmadım. Kalmak da istemedim, çoklukla yalnız kalmak
istemediğimi öğrendim. Tersini sevenleri gördüm. Öğrendim.
Gezginler, turistler; yollarda, şehirlerde, dağlarda,
kırlarda, denizlerde. Gencinden yaşlısına, öğrencisinden emeklisine,
hippisinden hepisine çok farklı insanlarla dolu bu “Yalnız Gezegen”.
Hemen hemen hiç yalnız bırakılmayan ve bu nedenle birey olmada
zorluklar yaşayan kültürümüze, kısa bir süre de olsa dışarıdan bakma şansını
buldum.
Tehlikeli mi?
Giriş bölümünde ve kitabın birçok yerinde, sıkça sorulan bu
standart soruya; yaşadıklarım, dinlediklerim ve düşündüklerim bazında fazlaca
yer verdim. Kısaca, tehlikeli yerleri olsa da oralardan uzak durma şansınız
var. Kültürünü ve bulunduğunuz çevreyi anlayınca tehlike algınız da değişiyor. Benim
başıma bu 120 günde en ufak bir hadise gelmedi. Yan kesicilik dâhil fiziksel
herhangi bir temasla karşılaşmadım.
Ama kitabımı İstanbul’da bastırma maceram daha tehlikeli bir
süreç oldu benim için. İstanbul’da bulunduğum ilk hafta İstiklal caddesinde
biri elini sokup cebimi karıştırmak istedi. Bileğini yakalayıp, “Ne
yapıyorsun?” dediğimde karşımda Arapça konuşan biriyle karşı karşıya kaldığım İstanbul,
bana göre gezdiğim diğer yerlerden hiç de daha güvenli değildi.
Şaşırtmamak adına çok çalışıldı...
Kitaptaki sayısal bilgiler başta olmak üzere doğruluk
temelinde şaşmamak için, kitabın taslağını okuyanlar ve düzeltme işlerini
yapanlar ile epey uğraştık üzerinde. Yine de hatalar varsa lütfen bunları geri
besleme olarak paylaşmanızı bekliyorum. Klasik olacak ama “her ne kadar sürçülisan
ettimse affola.”
Sonraki Adımlar, Projeler...
Bu geziye ilişkin elimde son derece büyük bir fotoğraf ve
video arşivim de bulunmakta. Umarım onları da güzel bir şekilde aktaracak
projeler gerçekleştiririm. Üniversitelerde gençlerle, dernek ve vakıflarda
geziden hoşlananlarla buluşmak ve bu tip bir deneyimi paylaşmak istiyorum.
Son Sözler...
Mekân, durum ve etkinliklere ilişkin yorumlarımın öznel değerlendirmelerim
ve öz duyumsamalarım olduğunu altını çizerek belirtmek isterim.
Bu dünya, hangi açıdan ve hangi yaklaşımla baktığınıza bağlı
olarak pek de küçük değil. Ayrıntıya dalarsanız tümünü bu etkinlikle
kucaklamaya ömür yetmez. Güney Amerika’nın dört ülkesini yaklaşık dört ayda
gezerken bunu yaşayarak gördüm.
Bu kitabın bir başlangıç olmasını umuyorum. Benim sonraki
gezilerimin habercisi, sizlerin gezilerinin destekçisi olarak.
Şimdiden hepinize keyifli okumalar ve gezmeler.
Günleriniz güzel geçsin.
Geze kalın.
05 Temmuz 2013 - 01
Şubat 2014
Ortaköy, İstanbul,
Yenimahalle ,Ankara,
Ayvalık, Balıkesir,
Lapseki, Çanakkale,