31 Mart 2020 Salı

NEFES ve DOĞAL AKIŞ

31 Mart 2020


NEFES ve DOĞAL AKIŞ


Corona günlerinde bir gün daha…


Yine yaşama dair ev işleri ile geçen bir gün. Ne mutlu ki rahatlıkla nefes alıyorum. Mesudum… Aklıma gelenleri de günlüğe yazmayı sürdürüyorum.


Bu Corona zamanı ben şanslıyım. Evim merkeze yürüyerek onbeş-yirmi dakika. Arkam da orman. Ön cenahta biraz mesafeli de olsa deniz manzarasını kanıksadığım bir haldeyim. Sağım solum ağaç, çiçek, böcek. Pek insan da yok. Eskiden hiç yoktu da Corona korkusuna insandan kaçan insanlar doğaya çıkmaya başladı. Hatta orman içine yayılıyorlar virüs gibi. Sosyal mesafeyi tutup yalandan selamlarla geçiyoruz uzaktan. Doğada nefes almanın şükredişi içinde temiz hava alıyorum. Gözlerim doğaya bakarken zihnim de kıpraşıyor tabii ki.


Zihin dedik ya dün, işte o zihin varya dünyanın en büyük cambazı. Hem cambaz hem ilizyonist. Hep bir arayış soruş, merak ediş içinde. Kıpır kıpır yerinde duramıyor. Olmayanı kurgulama ve yarattıkları peşinde koşuşturma halinde. Kendini donanımlı sananda da cahilde de aynı gereksiz ve genelde dışadönük bir meşguliyet içinde. Oysa ki nefes alıyorsak her şey olmasa da çok büyük bir kısım “Tamam” bu yaşamda. Şu an hasta olanlara da acil sağlık ve kolaylıkla nefes alacakları zamana ulaşmak için güç, kuvvet ve enerji diliyorum.

Bilinç ile bilinçsizlik arasında doğruluğu meçhul değerlendirmeler yapıyor zihin. Hangisi doğru? Nefes alıyorsanız gerisinin çok anlamı yok.

Yok şu filmi seyredin, yok bu kitabı okuyun, yok sanal müze gezin, yok radyo dinleyin, yok evde yapılması gerekenler videolarını biraz bırakın kenara. Geçmişteki sabir fikir ve zevk sandığımız durumlardan kurtulmayı deneyin. Sarılmayın o yoksunlara hala. Bakın hayata. Gözünüzü kapayıp durun mesela 15 dakika, uyumadan tabii. Bu durumu bir hapis gibi değil de zihnin ve eğitimle edindiğimiz sandığımız şeylerin “Entelopatik”* saplantılarından uzaklaşarak kendimize odaklanabilme ve bir davranış değişikliğinin miladı yapalım.


Neden hep kendi deneyimlerimizin doğruluğuna sarılıyoruz? Neden hep öğrendiklerimizin doğruluğuna inanıyoruz? Ne kadar biliyoruz gerçek yaşamı? En son ne zaman etrafımıza veya bir ağacın yaprağına veya dalına 3 dakika durmaksızın bakıp neler olduğunu anlamaya çalıştık?


Ben bugün orman yürüyüşünde biraz etrafa odaklanayım dedim. Kendime göre uzun bir süre baktım etrafıma yani. O kadar yıl zihin uçuşmasından sonra deniyorum tabii, hemen olmuyor öyle. Yahu bir saatte kaç tür yaşam geçti önümden. Yerde tırtıla benzer kırkayak gibi bir sürüngen, adını bilmediğim tür tür böcek, değişik ötüşlü, renkli kuşlar, arı, sinek, karınca, sivrisinek, kelebek. Ağaçlar da farklı farklı. Zeytin, çam, meşe ve daha bilmediğim tipler. Çiçek renklerine bakayım dedim. Sarı, mor, mavi, beyaz, kırmızı derken hayrete düştüm. Kokanları da var koklamayanları da. Onun da vardır bir hikmeti. Yani Corona kendi yolunda devam ederken hayat da gümbür gümbür sürüyor doğada. Varoluşun devamı için endişeye mahal yok...


Evrenin fabrika ayarlarına dokunulmayınca herşey olması gerektiği gibi oluyor. Bazı şartlar yıkıcı ve zorlayıcı, evet. Ama bu ana gelene kadar ne kadar kendi beden ve ruh sağlığımıza yatırım yaptık? Yeterince yediğimizde kilo almıyoruz. Hareket ve bedensel çalışma yapınca esnek kalıyoruz. Varoluş mucizesi ve piyangosunu yakalayıp yaşama gelme her şeyin sonu değil yani. Kabulü zor gibi gözükse de bir düzen ve denge var doğada, evrende. Kovana çomak sokmayınca sokulmuyoruz. Aslında her canlı yaşamı sürdürme peşinde. O zaman?


Haydi iş başına dostlar. Ne dersiniz? Tırtılın varlığının marketten gelecek makarnaya bağlı olmaması gibi Yuval Noah Hariri’ye inat biraz öze dönmeye, o da olabildiğince, dengeyle ve gerçek bilime ve teknolojiye bıçak çekerek değil tabii ki…


Benden bugünlük bu kadar…


Sağlıkla, sevgiyle ve güzel enerjilerle yol alın…

****************************************

(*) Entelopat: Bir takım gerçek ve doğru da olsa süslü ama çok öze dokunmayan daha çok rakamsal bilgilerle dolu insan. Çok şey söylerken bişey söylemesede  etkileyici olan insan. Ancak onu bu duruma getiren de etrafında süslü sözlere bakıp alkışlayanlardır biraz da.

Psikiyatrist Prof. E. Oğuz BERKSUN’un  “Kedim Beni Anlar” isimli kitabında kullandığı terim. Kendi kendisini kullanana göre kullanıldığı yere göre tanımlayan bi terim. Aslında aklın öğretilerle sakatlanışını ve sakatlanmış o akla sahip insanın içinde bulunduğu durumdaki entellektüel düzeydeki psikopatlığını anlatıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TECRİT, EVDE ZAMANLAR ve SADHGURU’DAN İNCİLER…

TECRİT, EVDE ZAMANLAR ve SADHGURU’DAN İNCİLER… (SIKILMA ÜZERİNE) (Bu yazı 25+ ile -60 yaş aralığına daha uygundur sanıyorum. Dalga g...